31 Ağustos 2010 Salı

küresel tavuk!!!

Bransin stari iste burada: bembeyaz, parlak tüyler, tavuk orantilarina göre bile tuhaf gözüken ufacik bir kafa, genis bir gögüs. Biraz vücut gelistirmecilerini andiriyor. Ornitolog amatör bile bunu anlar: cok et!
Tavugun adi „Cobb 500“. Bu gercek bir isim degil, fakat ticari olarak kullanilan kümes hayvanlarinin „New Hampshire“ ya da patriotik bir sekilde „Isvicre tavugu“ olarak adlandirildigi zamanlar coktan gecti. Modern tavuk dünyasi soguk, rasyonel ve piyasa odakli. Tavuklar sirket adi ya da seri numarasi tasiyorlar. Üstte bahsettigimiz et tavugunun adindaki “Cobb”, tavugu yetistirme laboratuarlarinda gelistiren ve onu simdi dünyanin her bir ucunda pazarlayan sirketin ismi: Cobb-Vantress, “Tyson Food” a ait olan amerikan bir kümes hayvani konzerni. “500” ise tip numarasi.
Cobb tüylü eseri ile gurur duyuyor. “Cobb 500 dünyanin en popüler et tavugudur” diye yaziyor. “Büyüme sürati mükemmel, yem dönüstürümü cok verimli, iskelet insasi üstün ve semirtme sürecindeki ölme orani cok düsük. Bu faktörlerin hepsi, et üreticilerinin daha fazla kar yapmasini sagliyor. Ve isin en güzel yani: Cobb 500’ün genetik potansyeli daha cok imkanlar sundugu icin, sonraki kusaklar daha da verimli, daha da ekonomik ve daha da etli olacaktir”.
Et, et, et. Dünya tüketicilerin tavuk eti istahi sinirsiz. 2000 senesinde dünya pazarina 70 milyar kilo tavuk eti sunuldu. Daha 1960’da 10 milyar kilonun altindaydi. 40 senedir küresel tavuk endüstrisi her sene %5 büyüyor. Gida skandalleri ya da hayvan koruma kampanyalari tek tek ülkelerde yerli pazarin kisa vadeli cökmesine neden oluyor, fakat pazarin küresel büyüme trendini degistirmiyor.
Dizayn edilmis hibrid tavuklari
Tavuk etinin popülerliginin en büyük nedeni fiyatidir. Hic bir baska et sektörü üretim giderlerini tavuk endüstrisi kadar olaganüstü hizli bir sekilde azaltamadi. Amerikan tavuk ekonomisti Paul Aho’nun hesabina göre, 1944 yilinda ABD’nin ilk ciftliklerinde 1 kilo canli tavugun üretimi 4.84 (bugünki) dolara mal oluyordu. Bugün ise 1 kilo canli tavugun üretim gideri 48 Cent’e mal oluyor. Yarim yüzyil icerisinde tavuk etinin üretim fiyati %90 indi. Aho’nun degerlendirmelerine göre daha’da inecektir.
Üretim teknolojisindeki patlama 1960’larda basladi. Tavuk endüstrisi eski tip cins tavuklarin yerine gececek yeni tip civciv ve tavuk üretti: „hibrid tavuklari“. Bu tavuklar, optimize edilmis kirma cinslerin birbirleriyle tekrar kirilmasi ile olustu. Hibrid tavuklari hem yumurta, hem et üretiminde verimlilik konusunda bir patlama yapti. Ayni zamanda tavuk ciftliklerinin bir kac büyük tekele bagimliliklarini artirdi. Hibrid tavuklari tavuk endüstriyellerin dilinde bir „nihai ürün“. Onlardan tekrar yeni tavuk yetistirmek mümkün degil. Her seferinde yeniden ilk kusagin genetik materyali kullanilmasi gerekiyor. Bu sekilde yetistirilmesi sadece büyük ciftlikler icin mümkün olan zor ve pahali bir prosedür haline geliyor. Tüm dünyadaki yumurta tavugu pazari dört tavuk konzernin ellerinde; et tavugu pazari ise on konzernin ellerinde. Brans uzmanlari, konsantre isleminin ve dünyadaki tavuk stogunun tekdüze edilmesinin daha bitmedigini söylüyorlar.
Hibrid devriminden önce ortalama bir et tavugu verilen gidanin dört’de birini et dokusuna dönüstürüyordu, modern tavuk ise yarisini. Yumurta tavuklarinin senelik verimi 200 yumurta iken, 300 yumurta oldu. Tüm tavuklar hesaplandiginda, bu sayi ekonomik olarak o kadar büyük bir rakam ki, „Bio“ ciftlikleri bile modern hibrid cinsleri kullaniyorlar.
Tabiki küresel tavuk endüstrisi verim amaci ile sürekli optimize edilmis yetistirme yöntemleri ile, bir cok sorun ortaya cikardi. Yumurta tavuklari cok et etlenmesi icin degil, cok yumurta vermesi icin yetistirilmis. Bundan dolayi bu tavuklardan dogan erkek civcivleri et tavugu olarak kullanmak karli olmuyor. Sadece Isvicre’de her sene iki milyon taze yumurtadan cikmis erkek civciv gaz odalarinda öldürülüyor. Avrupa Birliginde ise her sene 280 milyon yeni dogmus civciv ayni nedenden dolayi öldürülüyor – fakat genelde gaz odasinda degil, ögütme makinalarina atilip canli canli parcalaniyor. Etleri disi civcivlere yem olarak veriliyor.
Erkek civcivleri disilerden ayirmak icin gereken zamani azaltmak icin, tavuk endüstrisi bir yöntem daha bulmus. Tavuk öyle bir sekilde dizayn edilmistir ki, erkek ve disi civcivlerin tüyleri farkli renk oluyor. Bu sekilde hayvanlarin cinsiyet organlarini incelemeden, sadece tüy renginden cinsiyeti belirlenebiliniyor ve ayirma prosedürü hizlaniyor (yani uculasiyor). Bu sekilde saat’de 4000 civciv ayiklanabiliniyor. Prosedürü dahada hizlandirmak icin, su an mekanik ayiklama yöntemleri üzerine arastirmalar yapiliyor.
Bina harclarindaki et
Tabiki disi tavuklarda uzun yasamiyor. Disi bir civcivin yumurtlayabilecek hale gelmesi icin 18 hafta geciyor. Endüstriyel kullanilan yumurta tavuklari genelde bu noktadan sonra sadece 6 ay yasiyorlar, cünkü yarim sene sonra genelde tavuklarin aynen dogadaki akrabalarinda oldugu gibi, tüyleri dökülüp, yenileniyor. Bu dogal devrede tavuklar yumurtlayamiyor. Aslinda, yumurtlamalarina ara verip, tekrar bir sene boyunca kullanabilinirler. Ancak, böyle bir ara yumurta fabrikalarindaki plani bozuyor, cünkü maksimum üretimi Noel ve Paskalya bayramlarina denk getirmek zorundalar. Üstelik yasi büyük tavuklarin yumurtalari genelde biraz daha büyük olur – bunlar ise pazar ve tüketiciler tarafindan istenmiyor. Bundan dolayi hayvanlarin cogu 6 ay sonra öldürülüyor. Modern yumurta tavuklarinin eti az (ve hatta yer kaplamamasi icin neredeyse sifir) oldugu icin, et pazari icin kullanilamiyor. Bundan dolayi hayvan unu haline getirtilip, cimento fabrikalarina gönderiliyor.
Bazi uzmanlar, asiri yetistirme yöntemlerinin ayni zamanda tavuklarda psikolojik hastaliklara yer actigini söylüyorlar. Birbirlerinin tüylerini kopartmalari ve bu sekilde birbirlerini yaralamalari endüstri icin ekonomik bir sorun. Bundan dolayi sicak bir bicak ile tavuklarin (sinir dokusu bol olan) gagalari kesiliyor.
Et tavuklarinda gelince, onlarda yetistirme basarilarinin negatif sonuclarini cekiyor: iskeletleri kas dokusunun asiri hizli gelismesine yetisemiyor. Agirlik ve kemik yapisi arasindaki dengesizlik bir cok hastaliga yol aciyor: ayakta durma ve yürüme zorluklari, basinc hasarlari. Hayvanlar kronik kemik ve eklem agrisi cekiyor. Kendi gövdelerinin agirliklarindan dolayi belirli bir süre sonra kimildayamamalarina neden oluyor. Bu ciftciler icin tekrar bir avantajdir: Tavuklar ne kadar az hareket ederse, o kadar az gidaya ihtiyaclari olur.
Gerci modern tavugun zaten kimildayacak yeri yok. Isvicrede bir metrekare de maksimum 30 kilogram et tavugunun yasamasina izin veriliyor, Hollanda’da ise maksimum 50 kilogram – bu 25 yetiskin hayvan anlamina geliyor. Fakat uluslararasi tavuk endüstrisi simdiden üretim kosullarinin daha da kötüye gitmesini bekliyor. Agronom Peter van Horne’ye göre, daha sert hayvan koruma, ilac, gida ve doga koruma yasalari sadece Hollanda’da bir kilo tavuk eti üretiminin 6 Eurocent yükselmesi anlamina gelir. Fransa’da ise 4 Eurocent yükselmesi anlamina gelir.
Tavuk eti ve yumurta pazari karini az marj, fakat cok miktar ile yaptigi icin, üretim fiyatlarin yükselmesi büyük bir rekabet dezavantaji. Bundan dolayi, tavuk ekonomu Aho, tavuk üreticilerinin ticaretinin daha da globalessecegini ve üretimi politikasi daha esnek olan ülkelere devredilecegini söylüyor. Bu prosedür simdiden islemekte: Brezilya ve Cin’de tavuk ticareti dünyanin hic biryerinde büyümedigi kadar büyüyor. Cobb 500 bir dünya vatandasi.
Cobb sirketinin sitesinde pazarladigi “ürünleri” (numaralarin üzerine tikladiginizda detayli bilgi cikar):
http://www.thepoultrysite.com/focus/cobb/7/cobb-vantress-primary-broiler-breeders

İSVİÇRE KAREKÖK OTONOMUNUN GÜNLÜK BİR GAZETEDEN ÇEVİRİSİDİR BU YAZI...

oy atma sakın!!!!!!!

oy atmayın o gün piknik yapın sevişin sokakta çatışın yapacağınız herşey oy atmaktan ahlaklı olacaktır sizin ahlakınız var biliyoruz!!!
İŞTE MUTLULUĞUN FOTOĞRAFI ÇEKİLDİ...DOYA DOYA BAKIN...
TEŞEKKÜRLER EY BİLGE KADIN TAKİPÇİNİZ...
YAŞASIN HAYVAN KADIN DAYANIŞMASI KAHROLSUN ERKEKLER VE TÜRCÜLÜK!!!!!!
ELVEDA GÜZEL KADIN...GÜNAHLARIMIZI AFFET...
HAMİLE KADIN NE KADAR DA GÜZELDİR...
AH MELEK AH MELEK...NE ZAMAN TERK ETTİN BİZİ...YOLUNU GÖZLÜYORUZ...GEL VE KURTAR BİZİ...
umudumuz sensin...sen bizi arındırırsın...
kadınlar ve tütün...tütün en çok kadına yakışır...bir nefes yalnızlık...bir nefes çekilmişlik...
kadın kadına aşk ne kadar güzeldir ne kadar naif ne kadar umut verici...hayvan ve kadın olarak lezbiyenleşen dünyayı umut ve hayret verici buluyoruz...

1 eylül...

1 eylül dünya barış günün de barış çığlıkları atılacak...

Ben ce eksik ve iki yüzlüce hayvan insan barışı sağlanmadan türcülük bitmeden hepsi hikaye hepsi masal...

YAŞASIN HAYVAN İNSAN KARDEŞLİĞİ HEPİMİZ HAYVANIZ...

deri ey dünyalılar...

http://www.facebook.com/home.php?#!/video/video.php?v=103970799657583&ref=mf

kıyafet ey dünyalılar...

http://www.facebook.com/home.php?#!/video/video.php?v=103989306322399&ref=mf

sirk ey dünyalılar...

http://www.facebook.com/video/video.php?v=104276042960392&ref=mf#!/video/video.php?v=105205832867413&ref=mf

eğlence ey dünyalılar...

http://www.facebook.com/home.php?#!/video/video.php?v=104276042960392&ref=mf

yılmadım sayıklamaktan...

ENTEL SEVİŞMESİ:Barda genç kıza sarkar kız tamam der eve giderler gidene kadar bir ton rakı içtin tabi...kız arzulu ve onu istiyor...filmi ileri saralım çok değil 8 dakika sonra...boşalmıştır ve derin düşünceler içindedir...suçu varoluşa atar falan der sartr der camus der biraz marks ta der...lan denyo yaşlandın içtin rakıyı da kadın bedenini de ruhunada saygın yok boşaldın tabi...sopayla dövülesi pislik...

 

ENTEL LAKIRDILARI:Düşünsel mastürbasyon hep boşal hep boşal hep yarı yolda bırak nereye kadar...

 

Fular: Canım fularKardeşim senin çektiğin çileyi çok az nesne çekti, sen bir kadının göğüslerinde ki teri silerken güzelsin uzak akrabaların kadınlarla cilveleşirken... Ah fular kardeşim ne işin var senin bir entelin boynunda hiç bir işe yaramadan orada bekler çile doldurusun ,of fular kardeşin ben bilmem mi o entel gece eve gittiğinde seninle burnunu sümkürür, allah belasını versin o entelin kardeşim özgür olacağın günler yakındır!!!

 

SAVAŞMA SEVİŞ DİYENLERE GÜLÜYORUM!LAN SİZ SEVİŞİRKEN SAVAŞIYORSUNUZ BU DAHA AYIP DEĞİL Mİ?SEVİŞMEK KIRKPINAR GÜREŞİMİDİR YAW KISPETLERİ GİYİP YAĞLANARAK KİM TUŞ EDECEK DERCESİNE!PEh SAVAŞMA SEVİŞ MİŞ!

 

ERKEKLİĞİN ÖLDÜĞÜ LEZBİYENLEŞEN BİR DÜNYA HAYAL EDİYORUM!BÜTÜN ÇOCUKLARIN KADINLAR TARAFINDAN BÜYÜTÜLDÜĞÜ BİR DÜNYA!HAYVAN KARDEŞLERİMLE KUCAKLAŞMIŞ KADIN VE ÇOCUKLARI HAYAL EDİYORUM!O GÜN MUTLULUKTAN AĞLAYACAĞIZ!O GÜN ÖZGÜRLEŞECEĞİZ!

 

HAYIR OYU ATANLAR, GENERALLER BİZİ İŞKENCEYE GÖTÜRÜRKEN BİZİ İZLEYEN ONLARI ALKIŞLAYAN VATANSEVER İNSANLAR DIR!!!EVET BİRA İÇTİĞİN ADAM SİNEMAYA GİTTİĞİN ADAM EVET EVİN DE AĞIRLADIĞIN ADAM ARKADAŞIN DOSTUN ,SENİN KATİLİNİ SEVEN ALKIŞLAYAN İNSANDIR!!!NE ACI NE TRAJİK!!!

 

PEH BE SAVAŞMA SEVİŞ SLOGANI DA BAYDI!SANKİ HERKES SÜPER SEVİŞİYOR,SEVİŞMEYİ BİLİYORMUŞ GİBİ!TAMAM SAVAŞMAYIN SEVİŞİNDE ERKEK 27 SANİYE SONRA BOŞALDI NE ANLADIM BEN BU SEVİŞMEDEN!DİYELİM Kİ ERKEK ORAL SEKS YAPMIYOR TİKSİNİYOR BU YÜCE KUDRETLİ KRALİÇEDEN BEN NE ANLADIM BU SEVİŞMEDEN!TAOCU SEKS HAYATA GEÇİRİLİRSE SAVAŞMA SEVİŞ SLOGANI ANLAM KAZANIR!!!

 

LAN TAYYİP GEMİ ALIRKEN BİZE Mİ SORDUN YA DA ÇOCUĞUNU ABD YE GÖNDERİRKEN LAN KEMAL KILÇDAROĞLU SSK YE MEMUR OLURKEN BİZE MI SORDUN LAN BAHÇELİ FAŞİST OLURKEN BİZE Mİ SORDUN LAN CİNDORUK MEZARINI SEÇERKEN BİZE Mİ SORACAKSIN LAN YAZICIOĞLUNUN UŞAKLARI SİVASI YAKARKEN BİZE Mİ SORDUNUZ LAN AHMET ALTAN AKP TAŞŞAĞINI YALARKE...N BİZE MİS ORDUN NE EVET NE HAYIR NE DE BOYKOT ANAYASALAR BABAYASALAR YAKILSIN!!!

 

 

 

 

 

 

 

sayıklamalar devam...

Köşe yazarı:Fanzinde yazamayan gider köşe yazarı olur...aha bu kadar da çok severim fanzini...

 

Cam çatı:Yıldızları görerek sevişmek...ama bence temizlemsi zor oluyordur yaw...

 

Şiir:Yaw orada bir masa var adam amuda kalkıp masaya bakmış antin etmiş kuntin etmiş lan manyak mısın düz bak masaya işte bizi de kendini de yorma yaw...

 

Kitap okumak:Yaw kitap okumak bana sohbet etmek gibi geliyor biri bir şey yazmış bana anlatıyor.EEE o zaman kitap okuyan niye bilgili oluyor,ben ce çok sohbet eden insana bilgili diyemeyiz....

 

Hayatta en nefret ettiğiğm şey dolaylamadır dalay lamayı da sevmem dolaylamyıda ciddiyim...direk ilişkiyi keserim arkadaşlıktan da silerim...

 

Entelin nirvanası proust:Ben gençken herkes proust diyo başka bir şey demiyordu hayır okuyanda yok ama proustta proust merak ettim gittim çiçek açmış genç kızlraın gölgesinde kitabını aldım işten çıkıp okumaya çalışıyorum 1. sayfayı geçiyorum uyuyorum ama alışkanlık yaptı sürekli aynı sayfayı okuyup uyuyorum benim masal kitabımdır aradan 11 yıl geçti daha birinci sayfadayım lan piravo bana...

 

Marksın kapitali:Nasılki müslümanlar kuran okumakla övünür marksın müritleride böyledir Hayır desenizki hayvan okuyanı gördünmü yemin ederim görmedimBir sürü sofide biliyorum kuran okumadan sofi oluyorlar ama kurandan örnekler veriyorlarMarks sever cemiyetide böle kapital kapital okuyan varmı no kapito Lan sanki merteb...e gibi ben kapitali okudum aha hemen madalya takalım alkışlayalım efferim keleş olum kapitali okudun...

 

 

Düşüncelere dalmış erkek:Sevgili içeri girer balkonda önünde kitap elleri şakağında yüzü ay ışığında parlayan erkek bulur.Lan kurnazspor beş dakka önce allah belanı versin fener şerefsiz guiza diye bağırıyordun osura osura maç izliyordun.Baktın çellist sevgili eve dönüyor açtın kitabı vurdun entele kendini.Vay kurnaz spor vay...

 

 

DUYARLI saygılı erkek:Sen sevgilinle ilgili sorunları anlatırsın o dinliyormuş gibi yapar ama hayatım sorun sende değil onda der.Meali şudur duyarlıe rkek seninle sevişmek istiyordur ve seni dinliyormuş gibi yapıyor.Sen sor bakalım ne dedim ben diye dinlemiş mi.Erkekler sizi dinlemez dinliyormuş gibi yapar.Ondan sebep ...iyi erkek yoktur kurnaz dost ayağına yatan erkek vardır...

 

 

Sıçmalar arasındaki doğa farkı:Erkek şıçması ile kadın sıçması arasındaki fark faşizm ve anarşizm arasındaki fark kadar nettirİki insan nasıl bu kadar farklı sıçabilir anlamıyorum Mesela kadınlar sıçarken klozetin heyecanını gördüm ama erkekler sıçarken klozetin can çekişen feryatlarını çok ilginÇBen yetiştirilmem gere...ği 22 yaşıma kadar kadınların sıçtıklarını bilmiyordum öğrendikten sonra daha çok aşık oldum onlara!

 

 

Entel şiirleri Davet ettin geldik içtin gene rakıyı başladın şiir okumaya,lan salak kendi şiirin diye bizi yeme,yarısı ahmet arif,yarısı brecht,yarısı nazım,yarısı lorca lan salak yedikmi şimdi biz bunu karıştırdın okudun bizde yedik allahın şapşalı,olum biz hayvanız sezgilerimiz güçlü koklayarak anlarız orjinal malı ...sen git gsf TAYFASINA OKU O ŞİİRİ.keline şaplak atılası tutmayın lan beni kesin döverim bunu!

 

 

Entel takkesi:Bir müslümanın sarığı takkesi başına taktığı herşey daha samimidir bir anlamı bir işlevi vardır...entelin ki ne boka yarar anlamadım...kimi o takkeyle cheyi yad eder...kimi ben hala solcuyum mesajı verir...kimi ben sanatcıyım göndermesi yapar...lan bok gibi kafanda duruyor...keli kapattın hacı anlamdık mı......hade buzlu rakın soğumasın..che bella che bella devam et sen...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

sayıklamalar...


Erkekler konuşurken hep özgür kadınlar dan bahseder onu hayal ettiğini söyler...cinsel özgürlüğünü yaşayan,şarap ve tütün kokan özgür bir kadınla ise beraber olmaya cesaret edemez...özgür kadın sadece hayalet bir nesne olarak kalmaya devam eder...

 

Burjuvalar küçüğünden büyüğüne kabuktur içi boş bir kabuk...çok ciddiyim...içi bomboş sadece ambalajdan oluşuyor,ne yedikleri ne içtikleri önemli değil onlara nasıl sunuldukları önemlidir,boku çok güzel bir tabakta süsleyerek verin yerler,hiç bir zevk hiç bir beğeni onların sınıfına uğramadı...

dUBLİNDE bir pub ta siyah bira içip işçi sınıfından kardeşlerimle devrimci mARŞLAR SÖYLEMEK GÜZEL OLURDU...

BURJUVA VİCDANI NEDİR:BİR BURJUVANIN EVİNE GİRİN İRAN HALISININ ÜZERİNE BİLEKLERİNİZİ KESİN...GÖRECEĞİ DURUM HALISINDA Kİ KAN LEKESİNİN ÇIKIP ÇIKMAYACAĞIDIR...UÇUP GİDEN SOLUP GİDEN YAŞAMI GÖREMEYECEK KADAR KÖRDÜR...ONDAN DOLAYI BURJUVALARIN VİCDANI NESNELERE YÖNELİKTİR...

ya en sevdiğim slogan halkların kardeşliği,böle gözümünönüne trompet çalan jazzcı halay çeken kürt göçebe türk reno işçisi fransız çinlisi japonu irlandalısı nijeryalısı oturup uçurtma uçuruyoruz piknik yapıyoruz arada güreşiyoruz gibi geliyor...

Türklerin kımızı romantiklerin şarabı bizim entelelrin de rakısı var...yaw rakı üzerine 12 saat konuşuyorlar çoğunuda hiç anlamıyorum lan sonra sarhoş oluyorlar kimin aleti daha büyük diye kavga ediyorlar...sevmedim rakıyı entelin zemzemi gibi geldi bana...

Düşündümde ben vatan falan satmam lan hiçbir şey için satmam,satma eyleminin olduğu yerde ticaret var gibi geliyor,bir şey karşılığında bir şey satmak çirkin bence,ben kayıtsız kalırım bana ne lan derim ne veririm ne alırım...zaten vatan dünya bize dünyayı nasıl satalım...

BİR keresinde bir yazı okudum-kadın memesi için vatan satarım diye-lan niye meme hep merak ederim klitoris vajina değil de meme çok ilginç meme daha şehvetli diye mi...mesela şöyle dese bir klitorise vatan satarım daha iyi değil mi hem insanlar klitoris ne merak eder...

İşçi sınıfı:Ahmet altanın beş senede bir ruhuna fatiha okuduğu sınıf,öldü diyo tamam öldü diyoz bir bakıyoruz tekel direnişi patlamış,yaw işçi sınıfı ölmedin mi sen diyoruz yo diyo siz gözlüklerinizi takmamışsınız,ölse de ahmet efendi rahatlasa cenazesinde imam olsa...

Kadınlara oy hakkı:Yaw modern kadınlar atatürkü bundan çok seviyor...iyi oy hakkınız var ne oluyor gidip erkekleri seçiyorsunuz...Bence atatürk sizi sevseydi düşünseydi ikinci emre kadar erkekler boşalmayın derdi klitorisi vajinayı mecburi ders olarak okullarda okuturdu...bir toplumun kadınları orgazm olmuyorsa o toplu...m boku yemiştir diye veciz söz söylerdi bizde bunu devlet dairelerine asar atam atam diye ağlardık

Şapka devrimi:Lan şapka fabrikası kursak köşe oluruz...yaw bazen bana öyle geliyor ki önce şapka fabrikası kuruldu sonra şapka devrimi yapıldı...mümkündür lan niye olmasın...modernistler ne istediniz yaw sarıktan ben sarık görünce bir garip oluyorum üzülüyorum...devrim dedim o da ayrı bir hıyarlık halka şapka giydirdik devrimn oldu...

Enteller birleşin:Bütün enteller birleşse ne olur...bence vakko fular sanayi paraya para demez...bir bok olmaz...gene paraya para demiyor şerefsiz vakko...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KOLPA SAHAJA YOGA...

Sahaja Yoga

Bizim amacımız hiç bir inancı yargılamak değil. Sadece bilginiz olsun diye yazıyoruz.

Sahaja yoga açıkhava tiyatrosunda müzikli aydınlanma diye bir organizasyon yaptı. Orada kendilerini tanıtırken din olmadıklarını belirtmişlerdi.

Bazı arkadaşlar oraya meditasyon öğrenmeye, yoga yapmayı öğrenmeye gidebilir. Ama görünenin arkasında farklı ritüeller var. Biz bir kaçını yazalım, kararı siz verin.

Bedava diye gidiyorsunuz , tamam gerçekten bedava hiç bir zorlama yok. Ama sonraları kendinizi öyle bir şekilde buluyorsunuz ki gelirinizin yarısı Sahaja Yogaya gidiyor. Hemde bunun hiç farkında olmuyorsunuz.

Peki biraz sahaja yogadan bahsedilim. Nedir Sahaja Yoga? Sahaja yoga tüm dinlerdeki (olumlu?) ritüelleri cımbızla toplayıp Sahaja Yoga adında birleştirmiş bir öğretidir.

Tüm dinleri kucakladığını söyler fakat pratikte (ve mantıkta) tüm dinler aynı anda kucaklanamaz. Çünkü çok çelişkili yanları vardır. Burada size Sahaja yoganın çelişkilerinden bahsedeceğiz.

Mesele Sahaja Yogada 10 guru (öğretmen) vardır. Bunlar içimizdeki bilgeliği temsil eder ve yine sahaja yogaya göre hepsi birbirlerinin enkarneleridir. (Shri Adi Guru Dattatreya adındaki Deiyti çeşitli zamanlarda kendini Muhammed, Zerdüşt, Lao Tse, Konfüçyus, Sokrates, Guru Nanak, Kral vb. olarak gösterir)

İşte ilk çelişki burada başlar. Sahaja Yoga'ya göre Lao Tse'de, Konfüçyus'ta aynı kişidir. Ama ikiside aynı dönemde yaşamış ve birbirinden zıt öğretiler anlatmıştır. Mesela Lao Tse Anarşik bir anlayışı savunurken Konfüçyus tam tersi olarak Erdemli Devleti savunmuştur. Hatta Konfüçyus yaşadığı dönemde en mükemmel 100 kitap listesine Lao Tzu'nun Tao te Ching kitabını katmamıştır. (??)

Zaten Muhammed, Loa Tse, Zerdüşt ve Sokrates'in aralarındaki çelişkiyi anlatmaya gerek yoktur. Ama Sahaja Yoga bunları aynı kişi olarak görür. (!)

Sahaja Yoga Ayinleri

Puja

Puja Hindistan'da sıkça yapılan hatta dindar insanların her gün yaptığı bir ibadet biçimidir. Puja sırasında herhangi bir deiytiye (Melek, tanrı) ibadet edilir. Shri Mataji'de kendini deiyti olarak gördüğünden kendisine puja yaptırır.

Bu puja esnasında kendisi bir güzel süslenir, önüne çiçekler konur çeşitli yerlerine kumkum yapılır ve pujaya hazırlanır. Sonra yine kendisi (shri mataji) kısa bir konuşma yapar ve puja (ibadet) başlar.

İlk önce kendisine dualar (mantralar) okunur. Daha sonra meyve, yiyecek vs. önüne konur. İbadet bittikten sonrada Shri Matajinin ayakları gümüş bir tepside yıkanır ve o tepsideki su insanları dağıtılır ve insanlarda o suyu içerler.

Ayrıca Shri Mataji tanrı kabul edildiği için doğal olarak onun dokunduğu, giydiği her şey kutsal kabul edilir. (Külot, iç çamaşır dahil)

Örneğin George Bush Sahaja Yoga tarafından aydınlanmış bir kişi olarak kabul edilir. Iraktaki yağdırdığı bombalara gerekçe ise Krishna Arjuna hikayesine dayandırılarak meşru kabul edilir. Onlara göre ordaki insanlar zaten ÖLÜDÜR.

Kararı siz verin, biz şimdilik bu kadar yazıyoruz.

Şunu da söylemek istiyoruz ki Shaja Yoga'da asla doğudaki gibi meditasyon ve yoga öğretilmiyor.

(devamı gelecek)

ACI LOLİPOP DEVLET...


Devletten bir şey anlayan var mı?Bu yaşına kadar yaşamış devleti anlamlandırabilen var mı?...

Devlet ne işe yarar insan ilşkilerini mi düzenler,can güvenliğimizi mi sağlar varlığı niye yaşamsaldır...

Vergi alır,sömürücü sınıfları korur,tecavüz eder,savaş çıkartır,düşünen insanları robotlaştırır,isyan edeni öldürür,insanları milliyetlere ayırır,yetmez fallik kültürünü pompalar,tek tipleştirir,öldür der,öl der,çocukları sınıflara hapseder başlarına gardiyan diker,farklı düşünenleri tımarhaneye tıkar çürü der,olmadı modernleşir ilaç ver sürekli uyu der,kadınsan iki kulağının arasını görmez,dünyaya değil vatana aitsin der sınırı geçme ha izinsiz,üret der üret ki dönsün bü dünya....

Yani insanlar devletsiz gayet güzel yaşayabilir,bir komşu bir komşudan ekmek,tuz,şeker istemiyormu ihtiyaç duyduğunda bunu devlet var diye mi yapıyor,tam tersi devlet para illetini kullanıp insanlar arasına nifak tohumları ekiyor çektir,senettir,siz birbirinize güvenmeyin benim aracılığım kudrettir güvencedir...

Yazık dünyanın en iğrenç,en berbat masalıdır bu ,insanlar devletsiz yaşayamaz masalı...

Bir de şu versiyon vardır devleti iyiler kullanırsa devlet iyi olur,bir süre sonrada devleti kullanmamız gerekmez, ne diyim tarihe bakmak lazım hangi devlet iyi olmuştur ki...

Ah anarşistler şu dünyanın azizleri cidden bir onlar çözümledi devletin ne olduğunu...

BEKARET ÇİLESİ...


Daha önce cinsel ilşkiye girmiş ama zifaf gezesi bekaretini kanıtlamak isteyen kadınlar daha doğrusu bekaretini kanıtlaması istenen kızların çilesi...

15.YÜZYIL YAZARI SUYUTİDEN...

pAMUĞA SÜRÜLMŞ öküz safras Günümüzde de güncelliğini koruyor bir kaç anekdot yazayım...
ı kana benzer,ama abzı bitkilerden yapılmış bir fitil daha etkilidir.Dölyolunun çeperini o kadar tahriş eder ki,en hafif bir temasta kanar.

tABİE RKEKLERDE UYANIKTIR kuşkularını giderebileceği bir yöntem önerir.Bir diş sarımsak,bir iğneyle delinip dölyoluna konursa,bir bakirede sarımsağın kokusu dışarıdan duyulmaz.

Ortaçağ avrupasının en ünlü kadın ialaçları listesi Trotuladan...

Napolili kadınlar bu iş için sülük kullanıyormuş.

En iyisi evlenmeden bir gece şunların yapılmasıdır:dölyoluna sülükler yerleştirerek(ama çok fazla içeri girmemelerine özen gösterin)kan akmasını ve küçük pıhtı oluşmasını sağlayın.Böylelikle akan kan erkeği aldatacaktır.

1920 li yıllarda tokyoda japon erkeklerinin yüzde sekseni bakire gelin almak istiyorlardı.Estetik cerrahlar bunun için,düğünden kısa bir süre önce dölyoluna koyun bağırsağından bir parça dikiyorlardı(konu ile ilintisi yok ama anlatayım ,bu japon toplumuda ilginç mesela bakireliğe bu kadar önem veriyorlar ama şunuda yapabiliyorlar;japaonyada iş yaşamında başarılı olmak istiyorsan çok katı bir üniversite eğitimden geçmen gerekiyor eğer başarılı bir üniversite eğitiminden geçmişsen ve derece yapmışsan şirketlerde işin hazır oluyor,anneler ise erkek çocuklarının dikkati dağılmasın kendilerini derslerine versin diye,kızlarla cinselliğe dalmasın diye kendileri oğullarını bir şekilde tatmin ederler enterasan).

Jİnekolog w.m.huismana göre bekareti yenilemekte ikiy öntem vardır.Kadın,düğünden kısa bir süre önce kliniğe gelebiliyorsa dölyolunun,kızlık zarının hemen yakınındaki çeperi soldan sağa dikilir,böylelikle erkeklik organı girdiği zman dikiş iki çeperden birinin mukozasını yırtar.

kWA-ZULU-NATALDAYSA FARKLI BİR STANDART UYGULANIR.Her ay binlerce genç kızın geleneksel bakirelik eteklikleri giydiği törenler uygulanır.Krşı cinsten biriyle ilşki kurarsanız ikiniz birbirinize bir çok zevki tattırabilirisiniz, ama erkeklik organın içeri sokulması evlenmeden sonra geçrçekleşmelidir. Tabii ki kızlar amaquikiza tarafından bakire mi değil mi diye kontrol edilir.

Ama bana göre en ilginci müslüman toplumlarda olanlardır. Mesela şunlar önerilir bekareti kaybetmmek için;

Jimnastik yaparken bacaklarını fazla açmamaları gerekir. Asla direklere tırmanmamaları gerekir. Trabzanda da kaymamaları gerekir.

Ama en güzeli şudur. Kızlar idrar yapmak için tuvalete oturduğunda anneler kubak kabartır çünkü; Bir bakire idrar yaparken keskin bir ses duyarsın (pıssss), eğer bakire değilse kalın bir ses duyulur (pışşpışş)

Herşeyden önce şu bilinmeli zifaf gecesi kanamak mutlak değildir-çoğu kız kanamaz-kızlık zarı denilen perde kendini sürekli yenilyebilir-ne diyim cidden bende manyaklaştım travmatik olaylar oluyor-mesela tunusta bir kız evlenmeden önce bakire raporu almalıdır doktordan-bütün aile efratı muaynehanede bekler doktor bakire raporu vermezse hemen orada kızı öldürürler

KADIN SÜNNETİ...



Kız sünneti Batı tarafından genellikle islamiyetle ilşkilendirilmiştir,ama arap yarımadasında kız sünnetine rastlanmaz(onların kendi rezillikleri vardır).

Ya da sadece afrika ya özgü bir gelenek olarak görülür buda yanlıştır.Eski romada kız sünnetleri yaygındır.

  Kız sünneti çoğu zman 5 ile 12 yaş arasındaki kızlara uygulanır.Kimin ne zaman ve nasıl kesileceğine kadınlar karar verir.


   Sünnetin farklı dereceleri vardır.En hafifine"sunna" denirve ön derinin sadece ufak bir kısmı kesilir.

   Bir sonraki çeşidinde,klitorsin bir bölümü veya tümü kesilip çıkarılır.Bir sonraki adımda labia minora alınır.

   Sudan ve Somali de yapılan sünnetlede ise;klitorsin ve labia minoranın alınmasının ardından labia majora nın birleştirilip dikilerek makatın hemen üstünde sadece bir delik bırakmasını içerir.

   Buna "çengellemek" veya "kopçalamak" diyebiliriz.

   Romalı doktor aulus cornelius celcus"de medici"adlı yapıtında şunları belirtmiştir.

...bronz iğne veya çengelli iğne kullanılabilir,sadece toganın kaymasını önlemek için değil,aynız manda cinsel bir leşmeyi engellemek için.İğne kadının her iki küçük labiasına batırılır,genelde fiyatı düşmesin diye bir köle kızın hamile kalmasını engellemek amacıyla yapılır.

   Sünnetli kızlar Afrika köle pazarlarında sünnetsiz kardeşlerinden yüksek fiyata satıldılar.

   Kesim genellikle anestezisiz,bir cam kırığı veya jiletle yapılır.Hijyene ve yaranın mikrop kapmasına önem verilmez.Labia majoranın dikilmesi için geleneksel olarak bir akasya dikeni kullanılır.

   Kız bundan sonra 40 gün süreyle bacaklarını ayıramayacak şekilde kundaklanır.Çoğu kadın bundan sonra"ASLA"uzuna dım atamaz.İdrar yapılan ve adet kanamasının akacağı delik o kadar küçüktür ki,idrar sıkılarak damla damla çıkarılır.

   Peki sünnetli kız evlenince ne olur?

   Tam bir vahşet örneği olur.Normalde sünnetli bir kızın içine girmek bir kaç hafta alır,çoğu zmanda elinde bıçağı ile ebe çağırmak gerekir;Ama ebe çağırmak utanç vericidir,erkekliğe yakışmaz,toplum içinde rezil olmaktır.

   Damat alkolün yardımıyla ve kadın anatomisini hiç bilmeden bıçağı kendi kullanır.

gerisini siz tahmin edin...

VAJİNANIN KUDRETİ!

VAJİNANIN KUDRETİ-Vajinaya ve kadının üstünlüğüne dair herşeyi burada yayınlayabilirim şimdi kendi derlediğim anekdotlar...


Vajina ile ilgili kendi görüşlerim ve -dünyanın kökeni vajina-adlı kitaptan derlediklerim...

Dünyada sınırlar ve devletler kalksa bile tek bir bayrak dikilmeli vajina bayrağı...

Bilim kadınları ve bilim erkekleri anatomik olarak vajinayı inceledikçe ona hayranlık artıyor...

Her şey vajinadan çıkmıştır...

Yaratının tanrıçası vajinadır...

Taocu bilginler bize öğrettiği üzere vajina sıvısı erkekğin ömrünü uzatır insan sağlığına yaralıdır o yüzden kadınlara sürekli oral seks yapılmalıdır...

Taocu seks yaşama geçirilmelidir erkekler boşalmamalı böylelikle kaddın errkek seks enerjisi dengelenmelidir...
---------------------------------------------------
Hollanda yeraltı feminist hareketlerinden Sucks*ta çıkan bir yazı...

AM GÜZELDİR...

Emersen anlarsın.Vücudun kendininkini emecek kadar esnek değilse parmağını usulca içine sok-çıkarıp kokla ve onu em.

İşte oldu.En pahalı gurme yemeklerin am tadında olması ne tuhaf.Yoksa değil mi...

Bir aynanın üstüne çömelin veya bir ayna ile sırtüstü yatıp içeri vuran güneş ışığına doğru bacaklarınızı ayırın.Onu tanıyın.İfadelerini inceleyin.Onu yumuşak-sıcak vetemiz tutun.Sabunla ovalamayın.Talk pudrasına bulamayın.Yıkamak gerekiyorsa serin su tutun.Ona kendinize özgü sevecen isimler verin-anatomi kitaplarındaki martavlları veya erkeklerin kullandığı kutu-kuku-incir-amcık gibi aşağılayıcı veya yarık-delik-kesik-çatlak gibi nefret ifade eden isimler kullanmayın.Bize gereken amı tanımlayan terminolojidir.

AMINIZIN FOTOĞRAFINI ÖNERDİĞİNİZ İSİMLE BİRLİKTE BİZE GÖNDERİN.Fotoğrafı bastıramıyorsanız önerdiğiniz isimleri bir çizim üzerine yazarak negatifi bize gönderin geri kalanını biz hallederiz.sonuçlar yayınlanacaktır.

Daha da olmadı bize elden getirin biz sizin adınıza öperiz.
---------------------------------------------------
Şair ronino guerranın incir adlı şiiri...

İncir bir örümcek ağıdır

İpekten tünel

bütün çiçeklerin taç yağrağı

seni bilmediğin yerlere götüren bir kapı

yıkman gerken bir kale


Neşeli incirler vardır

tamamen çılgın incirler

geniş ve dar incirler

bir kaç paralık incirler

konuşkan veya kekeme incirler

esneyen hatta onları yok ettiğin

zaman bile suskun kalan incirler

incir şekerden beyaz bir dağdır

içinde kurtların dolandığı bir orman

küheylanların çektiği bir fayton

içinde ateş böcekleri olan karanlık bir balon

herşeyi yiyip yutan bir fırın.

Doğru zaman incirin

Tanrının yüzü

Ağzı olduğu zamandır.

Dünya inciirden fırlamıştır

ağaçları bulutları denizleri

ve bütün ırktan tek tek insanlarıyla

İncirde incirden çıkmıştır.

İNCİR SEN ÇOK YAŞA.
---------------------------------------------------
Antonin Artaud 1950 lerde yaPtığı bir radyo progmanında içinde şu dizeler geçen bir şiir okumuştu-

Severim amları am tadındadır çünkü amlar

Severim göt deliklerini çünkü göt tadındaır o delikler.
---------------------------------------------------
19.yüzyıl şairi İbn el Rumi ye ait bir şiir.

Boğumlu bir çubuğun

geniş kalçalı bir kızın yarığında çıkardığı ses

bir hamurcunun hamur yoğuran eli

veya bir duvarcının betona basan ayağı gibidir.

Verimli bir amın içinde sert bir kamış

sunacak çok şeyi olan cömert bır kızın içinde

başını yere eğen dindarlık veya inaçla değil

onun aşkından emin bir erkeğin altında

şahinin önünde eğilen ördek gibidir.
---------------------------------------------------

TAPINALISI TEK TANRIÇA VAJİNADIR YAŞASIN VAJİNANIN KUDRETİ YENİDEN DÖNELİM O ŞEN MUTLU GÜNLERE...



---------------------------------------------------
Ben belirttiğim şey şu fetiş veya saplantı değil demek istediğim...

Sınırlar ve devletler kalksa bile gündelik yaşamı düzenleyen unsur penis kültürü belki abarttığımı düşünebilirsiniz...

Yolda yürürken düzenlenen yaşam bende hep penisi ve penisin temsil ettiği erkek egemen kültürü çağırıştırıyor...

Mesela apartmanları veya gökdelenleri alalım,alabildiğince büyük heybetli ama bir o kadar işlevsiz,eğer yeri veya toprağı dişi kabul edersek(ben öyle kabul ediyorum)tam bağrına diklmiş çirkin hoyrat bir diklik...

Ama birde bunu yatay düşünelim vajinal tarzda dişil tarzda inşa edildiğini düşünelim örneklemek gerekirse dağ evlerini verebilirim...

Mesela kapıyı ele alalım anahtar olmadan kapı ne işe yarar,hepimizin bildiği gibi vajina kapıya-kutuya her zaman benzetilmiştir erkekler tarafından,burada belirleyici olan anahtar-yani penistir,anahtar kapıyı açar,bir de anahtarsız bir yaşamı düşünelim yaşamımızda neler değişir her şeyden önce kendiliğinden gelişen bir güven ve saygı kültürü gelişir...

Neyse bu örnekleri olabildiğince çoğaltabilirim,bana kalırsa penis kültürü çürümüş bir kültürdür...

devlet...


louise michel ve emmanın anısına...


Aslında bu romantik bir aşk hikayesidir,şimdi yıllar sonra bile gülümseyerek ve ürperek hatırlarım...

O zamanlar yasal bir partideydim.

Partiye bağımlılaşmış,bürokrat karakterli insanlardık.
Günümüzün,gecemizin çoğu parti işlerini yaparak geçiyordu,kırtasiye işleri ,yeni açılacak olan parti bürolarının evrak işleri,emniyetten izin alma,matbaadan yayınları alma,yeni gelen insanlara parti bilincini aşılama,üye aidatlarını toplama,bu ve bunun gibi işlerle vakit tüketiyorduk,sorgulamıyor,sorgulatmıyorduk...

Herşey maKİNA düzeninde muntazam işliyordu...


Devrimi ideallerimizi sonraki bir güne bırakmıştık,hatırlamıyorduk,şu andaydık şu an olması gerekenin bu olması gerekenin bu olduğunu söylemişlerdi inanmıştık...


Yeni insanı aramıyorduk yada eski iyi insanı unutmuştuk veya unutturmuşlardı bilemiyorum...


Seçim zmanıydı çeşitli illere dağılarak milletvekilia daylarımızın evraklarını teslime tmemiz gerekiyordu...


O zamanki seçim kanunu şöyleydi(şimdi nasıl bilemem)ülke genelinde yarısından faZLA yerde parti bürosunun bulunması gerekiyordu ülke genelinin tamamında ise seçime girmen evrakları teslim etmen gerekiyordu...


Mevsimlerden kıştı kışın ortasıydı bana kışı ile soğukları ile ünlü yolları aylarca kapalı kalan bir kent düşmüştü,parti talimatı herşeyden üstündü ve halkımızın partiye ihtiyacı vardı...


Başıma gelecekleri bilmeden yanımda bir yoldaş ile yola çıktım...


Soğukları ile ünlü ilimize varmıştık ilçe paylaşımlarını ona bırakmıştım,ama kendisi zekice davranıp kent merkezine yakın ilçeleri almış bana en ücra yerleri bırakmıştı,tabi o zamanlar böyle düşünmüyordum devrimin kutsal zorlu yolculuğunu bana bıraktı diye seviniyordum...


Yollara düşmüştük kardan dolayı yollar beni zorluyordu 1günde sadece 1 ilçedeki bürokratik işlemleri tamamlayabiliyordum sonra kent merkezine dönüp otelde devrimci müzikler dinleyip kitap okuyarak sabahı bekliyordum...


Kış sert ve zorluydu sanki doğa seçime karşıydı ve kendi bildiği gibi davranıyordu,çoğu zman araba yarı yolda kalıyordu biz yolcular arabayı iterek akışı sağlıyorduk...


En uzak ilçeye güç bela ulaşabilmiştim...


İlçe değilde sanki sınırdaki hayalet kasabaydı,sokakta ne küçük baş hayvan ne büyük baş hayvan hattta kedi köpek bile yoktu,insanlara baktım onlarda kayıptı...


Tipiden dolayı gözlerimi açamıyordum sanki doğa bütün yönetim biçimlerimizi öfkeli bir huysuzlukla sınıyordu...


Tabelaları okumaya çalışıyordum mümkün değildi,bina yoktu herşey çarpık bir simetriye sahipti...


Tek bir yer gözüme çarptı 2 katlı bir yerdi,diğer her yapı müstakil tek katlıydı...


Kızdım anasını sikeyim burada ne işim var!!allalhın unuttuğu yerde ne işim var burada YAŞAM BELİRTİSİ YOKKİ DEVRİM OLSUN!!!!!!!!!!


Sövüp sayarken açabildiğim tek gözüme soluk bir ışık belirdi,buz tutmuş pencereden sızan sarı solmuş umut ışığı...


Ayakalrım beynim olmuştu bir adım atabilmem için 30 saniye geçmesi gerekiyordu bata çıka yürüyordum sanki soğuk bir bataklıktaydım yüzümdeki bütün deliklere kar girmişti....


Güçlükle solgun ışığa ulaştım burası köhne bir kahvehaneydi,kahve kapısını açtım sıcak bir hava dalgası karşıladı beni,uzun süre sonra sıcaklığı hissetmiştim,bütün gözler bana çevrildi,meraklı,tedirgin,kuşkulu gözler...


Sanırım buranın tek kahvesi vardı,ilçe erkekleri buraya istiflenmişti,sigara dumanı insan kokusunu bastırıyordu,televizyon açıktı ama kimse izlemiyordu...


Bana bakan donuk bakışa çay söyledim...


Meraklı bakışlardan kurtulmak için buranın hükümet binası nerede diye sordum ama ne işim olduğunu söylemedim,belli belirsiz griye boyanmış tek katlı bir bina gösterdiler...


Sohbet girişiminde bulunan bir kaç kişi çıktı onlarıda kısa net cevaplarla savuşturdum...


Bir an önce kağıtları imzalatıp bu allalhın belası yerden kurtulmalıydım...


Çayımı içip parayı masaya bıraktım,kapının önünde çıkmadan çnce sıcak ve dumanlı havayı son bir kez içime çektim...


Çıkar çıkmaz gene kara bürünmüştüm devlet binası(artık ne kadar bina denilebilirse) 100-150 adımlık yerdeydi ama kardan dolayı net göremiyordum...


Kendimi gaza getirmek ve moral bulmak için parti marşımızı söyleyerek gidiyordum dürüst olmak gerekirse marşı söyleyince kahramanlık duygusu içimi kaplamıştı...


Yzgımı değiştiren yere böyle ulaştım,silkelendim üstüme başıma çeki düzen verdim kravatımı düzelttim açık kapıdan içeri girdim...


Kısa bir koridoru vardı solda ise tuvalet,sağa doğru döndüm karşılıklı iki oda biri açık diğeri kapalı idi...


AÇIK kapının önünde durdum kapıyı tıklattım,arkası bana dönük büyük bir koltuk vardı,pencereden dışarı kara bakıyordu,koltuk gıcırdayarak bana döndü...


Benim beklediğim 30-40 yaşlarında hafifçe kellemiş ifadesiz suratı olan yöreye göre değişen bıyığı olan erkek cinsinden biriydi...


Ama şaşırmıştım zayıf,uzun saçlı,hastalık alameti gibi duran beyaz bir ten,ifadesi canlı baharı andıran renkli gözler,çıkık elmacık kemikli,25-26 yaşlarında genç bir kadındı...


Şaşırmıştım ama sorumluluğumu unutmamıştım...


-Seçim evraklarını imzalatacaktım yetkili sizmisiniz?


-Evet buranın idari amiri benim.


Evrakları uzattım evirdi çevirdi baktı ama imzalamadı...


-Şey son araba 1 saat içinde kalkacak yetişsem iyi olur.


-Aceleniz ne daha 1 saat var yetişirsin,bir soluklan kendine gel...


Sohbet açmayı iyi biliyordu,partimize oy tabileceğini ama kuşkuları olduğunu söyledi bana biraz anlatabilirmisiniz dedi...


Oltaya gelmiştim tabi dedim coşku ile önderlerimizn fikirlerini en çokta parti başkanımızın fikirlerini anlatmaya başladım,devleti bizim yönetmemiz gerektiğini,artık değişim zamanı olduğunu...


Yalnız dikkatimi bir şey çekmişti her devlet kelimesini vurguladığımda sol gözü seğiriyor,boynu kasılıyordu tuhaftı doğrusu ama üzerinde durmadım,anlatmaya devam ettim...


Koltuğunu gıcırdatarak pencereye doğru çevirdi,ben anlatmaya devame diyordum...


Pencereden giden arabayı işaret etti gülümseyerek...


-Arabayı kaçırdın ne yapacaksın?


Sövüp saymaya başladım evrağı falan unutup dışarı koştum arabaya bağırıyordum ama doğa kader ağlarını örmüştü ve yapılacak hiç bir şey yoktu...


19 yaşındaydım ve hiç bilmediğim hayalet bir ilçede mahsur kalmıştım...


Koltuğundan kalktı ve başımı bir çocuğun başını okşar gibi okşadı...


İçime güven duygusu dolmuştu sanki o varken bana bir şey olmaz gibi...


-SORUND EĞİL ŞİMDİ SANA YER AYARLARIM...


yoruldum sonra yazarım...


isteyende devam ettirebilir...

eşeğin siki!


EŞEĞİN VE YA ATIN SİKİ SORUNSALI ÜZERİNE BİR KAÇ LAKIRDI...
Bir fotoğraf görmüştüm yada televizyonda izlemiştim at ereksiyon oluyor bu olay yayla şenliklerinde oluyor sanırım neyse at ereksiyon oluyor ama öyle böyle değil bayağı büyük bir penis meydana çıkıyor çevresindeki erkekler ayaklanıyor değneklerle vura vura ereksiyon halini pasifize etmeye çalışıyorlar...
İlk önce orada kadınlar da vardır ahlaki bir kaygıyla yaklaşıyorlar diyer düşünmüştüm sonra meseleyi irdelediğimde heteroseksüel erkek egemen kültürün bilinç düzeyine sıçramış bir kıskançlık olduğunu gördüm...
Yaylalar veya o tarz köyler de yaşayan kadınların kızların gördüğü tek penis kocasının eşinin penisi oluyor ve görülen tek penis en kutsal en işlevsel hatta en büyük penistir çünkü tektir ve kıyaslama yapılabileceği bir penis yoktur erkek te bu bilgisiz ve nesnel olmayan ortamdan yararlanarak bu teoriyi güçlendirir ve efsane olarak devam etmesini sağlar....
Erkek egemen kültür güç üzerine kurulu olduğu için işlevsellikten çok büyüklük arar mesela faşist mimariyi bununla paralel değerlendirebiliriz kocaman kocaman binalar inşa ederler bireyi güçsüz ve eksik hissettirmek için faşist mimariyi hatta faşizmi çok rahat erkek egemen kültürdeki fallusa övgüleme olarak değerlendirebiliriz...
Örnekleme gerekirse kadınlar birbirileri ile çıplaklıkta daha rahat davranışlar sergilerler erkekler ise birbirleri ile çıplak kalmamaya özen gösterirler çünkü kendinden büyük penis görmesi iktidarını sarsar öz güveni sarsılır...
Mesela çocukken böyle olaylar yaşamıştım eşek ereksiyon olmuştu at değil eşek başı örtülü muhafazakar kadınlar gülerek bakmışlardı bu penise hafiften bir utanma gösterisi sunsalarda baskın olan duygu gülme ve gözlerdeki ışıltı idi...
Şimdi yaylaradaki atın siki sorunsalı atın ereksiyon olması oradaki erkeklerin güçlerine iktidarlarına tamda suratlarına çarpılmış sert büyük öfkeli bir şamardır ama yayladaki erkekler iktidarlarını korumakta gecikmediler atın sikini bir kıstas malzemesi olmaktan çıkarmaya çaba harcadılar at o erkekler için geçmeyen saniyeler olabilecek uzun süreler boyunca direndi KADINLAR ÖZGÜRLEŞİN MESAJINI EN DOĞAL BİÇİMİ İLE VERDİ...

Saygıyı bilmem sevgiler efendim.

DELİLER ONURUMUZDUR!


DELİLER ONURUMUZDUR !!!
Algıları farklılaşmış sınırların ve kuralların teki tarafına geen her insan sistem ve toplum tarafından ötelenir dışlanır...
Farklılılaşmış insanlara gereği gren insanlara hasta muamelesi yapılır onlar için cezaevleri inşa edilir.
Tımarhanelerin sistem içindeki işlevi budur tekdüzeliği sıradanlığı kaderciliği itaat etmeyi kırmış insanları toplumdan yalıtıp tutsak etmektir...
Delilerin özgürlk çığlığı yayılmamalı tehlikeli şarkıları duyulmamalı oyunları oynanmamalıdır saklanmalıdır...
Tımarhanelerin gardiyanları ise psikaytrlar psikologlardır bunlar delileri bir makina parçası gibi yontup,biçip,işlerlik kazandırmaya çalışırlar yani çarkın dişlilerinden biri bile bozuk olmamalı yoksa sistem çalışmaz...
Genelde başarısızlık sözkonusudur sıradanlaşmayan,topluma uyum gstermeyen deliye ilaç enjekte ederler yıkıcı-devrimci enerjisini köreltip nefes alan bir ceset uyuklayan bir ruh haline getirirler uyuştururlar...
Sistem delilerden niye bu kadar korkar,toplum niye bu kadar ürker?
Bu korkunun temelinde özgrlk korkusu yatar kişinin özgür halinden korkma kurulu yaşamın değişmesi...
Takım elbiseli belirli bir işi belirli bir rutini olan düzenli seks yapan bir insan bunun dışına çıkmak istemez,konformizmin sıcak sularında yüzmektedir,sistem onu rahmine almıştır körleştirip sahte sevgili rolü sunmuştur...
Bu insanın karşısına kışın soğunda biri dikiliyor çırılıplak kat kat giyinen steril insanlara inat çıplak ve pis dikiliyor gözlerine bakıyor ve gidiyor...
Çağımız kapitalist çağ artık daha sık delileri göreceğiz eskisi gibi evcilleşmiş mahallenin sevimli delisi pozisyonunda değil devrimci-yıkıcı anlamda greceğiz çünkü kapitalizm insanları delirtiyor tımarhaneler yanacak...
İnsanlar bunun kader olmadığını görüyor ve algıların sınırların tesine geiyor...
Aslında sıradan insan ne kadar korksada delilerden bir o kadar dediklerini önemser ve sever...
VE DELİ SIRADAN OLANA BUYURDU...
DENİZLER MÜREKKEP OLSA AĞAÇLAR İSE KALEM HAYATIMIN BİR GÜNÜNÜ BİLE YAZAMAZSIN!!!
Deliler onurumuzdur tımarhaneleri yakıp özgürleşelim....

EVLİLİK...

KURUMSAL SİKİŞME(EVLİLİK]
Evlilik iki insanın birbiri ile yaşamını birleştirmesinden çok yaratılan güvensizlik ortamının devletsel çözümüdür..
Sorun kadını korumak,çocuğu korumak,mal paylaşımını sağlamaktan çok devleti meşru kılmaktır..
Yani denilen şudur;siz birbiriniz ile olan sorunları çözemezsiniz bu devlet eliyle çözülebilir ve bu noktada evlenmelisiniz....
Evlilik aynı zamanda toplumla ilede bir barış imzalamak demektir..
Sorun kapitalizm sorunudur,mülkiyet kavramını meşru kılarsanız bunu paylaşmayıda sorun haline getirirsiniz...
Evlenen insanlar zaman içindesistemin belirlediği toplumun belirlediği sınırlar içine tutsak olur ona göre yaşamaya başlar düzen dediğimiz illet den muzdarip olurlar...
Evlilik demek ki herşeyden önce insanları sistem içine çekmeyi amaçlıyor ondan sonra toplumsal ahlak içinde eritip boğuyor...
Peki can alıcı soru şu iki insan beraber yaşamak istiyorsa niye devletin toplumun onayını alma ihtiyacı hissediyor oysa ki aşk yasaklı güzeldir...
Şimdi gelişmiş kapitalist ülkelere baktığımızda kadınların lehine bir sürü yasa çıkmıştır hatta tonlarca...
Peki bu yasalar mülkiyet sorununu ortadan kaldırıyormu hayır kaldırmıyor mülkiyeti yasaları meşru kılıp çözüm önerileri arıyor tabi ki başarısız oluyor aşkı insan ilşkilerini ticarileştiren her sistem gibi...
Sorun tek ve nettir devletin yarattığı paranoyak ilişki zeminidir...
Bu sorunun tek aşılma yöntemi ise bu sözleşmeleri red etmek ve özgür güvene dayalı ilişkiler geliştirmektir..
EVLENMEK DEVLETE GÜVENMEKTİR KAHROLSUN MEMUR SEKSİ YAŞASIN GÜVENE DAYALI ÖZGÜR İLİŞKİLER..

kediler...

En başta belirteyim ben hayvan haklarına inanmıyorum...hayvan özgürlüğüne inanıyorum...Bekir coşkun gibi yavşaklardan da değilim...yada kokoş türcü hayvan severlerden...gündüz kedi-köpek hakkı mücadelesi...gece çipura-levrek rakı sefası...

Ben veganım ve hayvanları kardeşim olarak görüyorum...


Bir kedinin hayatımda böyle köklü bir değişiklik yaratacağını söyleseler inanamazdım doğrusu...


Kesinlikle sahiplikle alaksı olmayan bir duygu...garip bir şekilde o hayatını kontrol ediyor...bilmiyorum ama kontrol ediyor...


üZERİNE TİTriyorsun o istemese bile bunu yapıyorsun...balık mı istedi canı aman gidip balık bulayım diyorsun...


O nu sevdiğinde çıkardığı mır mır sevler gözleri ile belirttiği ifade inan seni sevginin tam ortasına götürüyor...


Yazı yazarsın kucağına atlar sevilmek ister dünyadaki hiç bir şey ondan değerli değildir...herşeyi yarıda bırakıp enerjisini sevgini ona yönlendirirsin...


Bir süre sonra fark edersin ki bu tıfıl yavru kedi sana hayat dersleri veriyordur gerçekten sevgiden değerli bir şey yok anlarsın...


Bir bakmışsın uyuz hareketsiz bezgin kedi duke elington çaldığında garip bir şekilde coşar eh sende durmazsın onunla coşarsın....


Bir bakmışsın ağacın tepesinde miyav miyav kediden geleneksel davranış kalıpları bekleyemezsin doğal olarak sende ağacın tepesine çıkarsın....


Uyurken çıkardığı soluk alışları bile çok güzel tek korkum şimdi o olmadan nasıl yaşayacağım umarım ben ondan önce ölürüm-))))

Çocukluk ve deliler...


ÇOCUKLUK VE DELILER...

Tanıdığım ilk deli"deli kazım dı".Bursa O zaman betona gömülmemiş yemyeşildi.Aklıma deli kazım geliyor.


Gaffur pijamaları diye bilinen oz man sümerbank pijaması dediğimiz pijamalrı ile deli kazım.


Sabah akşam aynı pijamalar ile dolaşırdı.Bildiğim kadarı ile emekli memurmuş...


Kazım ilginç bir karakterdi çocukları çoks everdi mahallede yaşayanlar da onu çoks everdi.Çocuklarını herşeyden koruyan anne babalar Kazımın çocukları ile iletişimine ses çıkarmaz tedirgin olmazlardı...


Kazımın deliliği pijamalarından gelmiyordu tabi,Kazımın bir sürü köpeği vardı(sokak köpeği)...


Sokakta pijamalı bir adam peşinde ve çevresinde bir sürü köpek,köpekleriyle Bursa sokaklarını dolaşır ve kimse Kazıma tepki göstermezdi...


Çocukken(ve şimdi)ona hayrandım.köpekleri ile yaşama aldırmaz,yürüyüşü,tavrı diğer apartman sakinlerinden kolayca ayırt edilebilirdi farklıydı...


Top oynadığımız arsa vardı(şimdi otopark)Kazım tanburunu alır çevresinde bir sürü köpek yayılır arsaya bizde kıyısına köşesine yerleşirdik kadınlarda balkona çıkardı...


O tanbur çalardı herkes dinlerdi şarkı söylemez tanbur çalardı herkes susar o çalardı aklın sınırları aşılmış kendimizi müziğin büyüsüne bırakmıştık,zaman süzülürdü ve hoş bir öğleden sonrası geçirirdik sık yapmazdı ama biz beklerdik...


Bizim ile kurduğu iletişimde çok güzeldi bizi birey olarak görürdü bıkmazdı bizden,çocuk diye geçiştirmezdi,hikayeler anlatır,bağırır çağırırdı bazen ama varlığımızı duyumsardık duyumsatırdı...


Ah Kazım!Bir gün topraklık bir alan gösterdi burayı kazın altın var demişti...


Çıldırmış gibi kazdık hiç sorgulamak aklımızdan geçmemişti neden bilmiyorum...


Kzdık kazdık ve tuhaf yazılar yazılmış mermer bulduk zengin olduk diye seviniyorduk,sanırım define gibi bir şey bulduğumuzu sanıyorduk...


Peki bunu ne yapacaktık altın değil bir şeyd eğildi daha doğrusu değerli olduğunu seziyorduk ama ne yapacağımızı bilmiyorduk...


Biri çıkıp müzeye götürelim dedi müze eve yakındı ama mermer epey büyük ve ağırdı.El arabası bulduk bir alay çocuk yola çıktık...


Müze bekçisi bizi durdurdu dilimiz döndüğünce derdimizi analattık içeri girdik orta yaşlarda bir amca bizi karşıladı...


Ha unutmadan müzenin ismi -islam eserleri müzesiydi-...


Baktı mermere inceledi bekçiye içeri koymasnı söyledi biz para istedik o bir ton küfürle bizi kovdu bekçi de bizi kovalayınca zengin olma hayallerimiz yarım kaldı...


Kazımın bir başka yönü -çarşaflı kadın-gördüğünde hemen pijamasını indirip penisini gösteriyordu bunu niye yapıyordu hiç bilmiyorum...


Ama penisini çarşaflı kadınlara gösterdiğinde şamata kopuyordu bakkalı çıkar manavı çıkar pijamasını çeker,kadınların yanındaki adam kazımı bilmediği için dövmeye kalkar esnaf ayırır,köpekler kazımı korumaya çalışır tam bir curcuna tam bir hengame...


Biz büyüyorduk ama kazım yaşlanmıyordu sanki zaman onun için durmuştu.Sağdan soldan hikayesini soruyorduk..


-Annesi öldüğü için delirdi eskiden çok efendi adammış...


-Olur mu karısı öldüğü için delirmiş...


Bu ve bunun gibi şeyler sanırım hikayesini kimse tam olarak bilmiyordu ve kendi içidne sırdı...


Şehir büyüyordu mahalleyi ve mahalle delisini yutacak kadar büyüyordu...


Artık kazım yoktu gittimi-gitmeye mi zorlandı-götürdüler mi-hiç bilmiyorum ama yoktu artık...


Bütün renkliliği naifliği ve çılgınlığı ile köpekleri ile toza karıştı kazım...


VE YEŞILIN MEŞHUR DELISI DELI AYTEN...


Deli ayten belki de bursanın en tanınmış en gizemli delisidir...


Kesinlikle kendisinden korkulurdu.Yaz kış kat kat giyinirdi...


Kedilerle özel bir bağı vardı sürekli kedi beslerdi ve çevresinde kedi eksik olmazdı...


Bana göre Bursanın ilk feministi şimdiki feminizm anlayşımın sanırım kökleri DELI AYTENIN gücüne bir kadının erkekler karşısında bu kadar baskın olabileceğini görmeme dayanır...


Yaz kış aynı giysileri giyerdi.Dilenmezdi bir şey istemezdi...


Insanlar ona korka korka para veya yiyecek verirdi...


Sürekli çanta ile gezerdi ama çantayı açtığını gören olmamıştı...


-aytennnnnnnnnnnnnnnnnnnnn!


-ne var orospu çocuğu!!!!!!!!!!!


-DELI AYTENNNNNNNNNNNNNNN!


Ondan sonra kıyamet kopardı eline geçerse fırlatırdı arabayamı denk gelmiş dükkanın camımı inmiş hiç fark etmezdi...


Bir kere yeşil cami etrafında böyle bir olay olmuş ayten adamı kovalıyor adam kaçıyor artık taş maş ne varsa arkasından forlatıyor cami etrafında dönüyorlar...


Camiyi gezmeye gelen turistler donmuş kalmışlardı cidden sanki şoka girmişlerdi.TÜRKIYEYE HOŞ GELDINIZ...


Eh sevgili deli aytende gitti artık her yer daha steril daha normlara sıkıştırılmış bay ve bayanlarla örülü...


Kimi öldü dedi kimi kayboldu o da yaşamın gizemli kıyılarına sesizce süzüldü...


bir daha ki sayıy kaldı deli feti ne yapayım yoruldum...


ha bu arada oy falan atmayın gidin piknik yapın...

Hızlı çekim cinayet...

Ben martin-Ben menekşe...

Rüyalarımda terli...Rüyalarımda jartiyerli...

Kanımda ki ateş...Bedenimde ki utanç...

Bir dokunabilsem...

AMEN...

Dualarım kabul oldu...

Derin derin kokladığım...

Yokluğunda ağladığım...

Hep yanımda olmasını dilediğim...

EVLİLİK....

İşte gerçek aşk...

Aileler sevinçli...

Hücremin duvarı aydınlık...

Dinsel bir ayin gibi aşk...

30 Ağustos 2010 Pazartesi

FAHİŞE...

Rahmime düşen tohum büyüdü ağaç oldu...

Memelerimi kestim çakallara attım...

Deliklerde yaşayanlar...

Her deliğime şehvetle baktılar...

Boğdum onları deliklerde...

Parçalandıkça çoğaldım...

Çoğaldıkça güzelleştim...

Her parçam...

Yeryüzünü arındırıyor...

Düşmüş düşler...

Kelepir ruhlar...

Bensiz olmaz...

HAYALET RUHLAR...

Bu renksiz ve mutsuz dünyada...

Hayalet ruhlar dolaşıyor...


Kıyametin arefesinde...


Kapitalist asalaklar hüküm sürüyor...


İsyan kendini dayatıyor...


Anarşi kendini dayatıyor...


Dipte kaynayan ruhlar var...


Hayvanlar, kadınlar,işçiler,orospu çocukları,piçler,fahişeler...


Tanıdık ama yabancı yüzler...


Babalarını öldüren hayalet ruhlar...


Dipte kaynayan bir şeyler var...


Doğa ana şimşeklerini çakıyor...


Sermayenin tetikçisi polisler görüyor...


Korkunun gerçek hali cisimleşiyor...


Suikast üstüne suikast...


Yasalarınız kıvılcımı çaktı...


Hapishaneleriniz kıvılcımı çaktı...


Babalarınız kocalarınız kıvılcımı çaktı...


Mezbahalarınız kıvılcımı çaktı...


Patlamaya hazır olun...


Hayalet ruhların binyılı başlıyor...


Karnavala hoşgeldin...