31 Ağustos 2010 Salı

devlet...


louise michel ve emmanın anısına...


Aslında bu romantik bir aşk hikayesidir,şimdi yıllar sonra bile gülümseyerek ve ürperek hatırlarım...

O zamanlar yasal bir partideydim.

Partiye bağımlılaşmış,bürokrat karakterli insanlardık.
Günümüzün,gecemizin çoğu parti işlerini yaparak geçiyordu,kırtasiye işleri ,yeni açılacak olan parti bürolarının evrak işleri,emniyetten izin alma,matbaadan yayınları alma,yeni gelen insanlara parti bilincini aşılama,üye aidatlarını toplama,bu ve bunun gibi işlerle vakit tüketiyorduk,sorgulamıyor,sorgulatmıyorduk...

Herşey maKİNA düzeninde muntazam işliyordu...


Devrimi ideallerimizi sonraki bir güne bırakmıştık,hatırlamıyorduk,şu andaydık şu an olması gerekenin bu olması gerekenin bu olduğunu söylemişlerdi inanmıştık...


Yeni insanı aramıyorduk yada eski iyi insanı unutmuştuk veya unutturmuşlardı bilemiyorum...


Seçim zmanıydı çeşitli illere dağılarak milletvekilia daylarımızın evraklarını teslime tmemiz gerekiyordu...


O zamanki seçim kanunu şöyleydi(şimdi nasıl bilemem)ülke genelinde yarısından faZLA yerde parti bürosunun bulunması gerekiyordu ülke genelinin tamamında ise seçime girmen evrakları teslim etmen gerekiyordu...


Mevsimlerden kıştı kışın ortasıydı bana kışı ile soğukları ile ünlü yolları aylarca kapalı kalan bir kent düşmüştü,parti talimatı herşeyden üstündü ve halkımızın partiye ihtiyacı vardı...


Başıma gelecekleri bilmeden yanımda bir yoldaş ile yola çıktım...


Soğukları ile ünlü ilimize varmıştık ilçe paylaşımlarını ona bırakmıştım,ama kendisi zekice davranıp kent merkezine yakın ilçeleri almış bana en ücra yerleri bırakmıştı,tabi o zamanlar böyle düşünmüyordum devrimin kutsal zorlu yolculuğunu bana bıraktı diye seviniyordum...


Yollara düşmüştük kardan dolayı yollar beni zorluyordu 1günde sadece 1 ilçedeki bürokratik işlemleri tamamlayabiliyordum sonra kent merkezine dönüp otelde devrimci müzikler dinleyip kitap okuyarak sabahı bekliyordum...


Kış sert ve zorluydu sanki doğa seçime karşıydı ve kendi bildiği gibi davranıyordu,çoğu zman araba yarı yolda kalıyordu biz yolcular arabayı iterek akışı sağlıyorduk...


En uzak ilçeye güç bela ulaşabilmiştim...


İlçe değilde sanki sınırdaki hayalet kasabaydı,sokakta ne küçük baş hayvan ne büyük baş hayvan hattta kedi köpek bile yoktu,insanlara baktım onlarda kayıptı...


Tipiden dolayı gözlerimi açamıyordum sanki doğa bütün yönetim biçimlerimizi öfkeli bir huysuzlukla sınıyordu...


Tabelaları okumaya çalışıyordum mümkün değildi,bina yoktu herşey çarpık bir simetriye sahipti...


Tek bir yer gözüme çarptı 2 katlı bir yerdi,diğer her yapı müstakil tek katlıydı...


Kızdım anasını sikeyim burada ne işim var!!allalhın unuttuğu yerde ne işim var burada YAŞAM BELİRTİSİ YOKKİ DEVRİM OLSUN!!!!!!!!!!


Sövüp sayarken açabildiğim tek gözüme soluk bir ışık belirdi,buz tutmuş pencereden sızan sarı solmuş umut ışığı...


Ayakalrım beynim olmuştu bir adım atabilmem için 30 saniye geçmesi gerekiyordu bata çıka yürüyordum sanki soğuk bir bataklıktaydım yüzümdeki bütün deliklere kar girmişti....


Güçlükle solgun ışığa ulaştım burası köhne bir kahvehaneydi,kahve kapısını açtım sıcak bir hava dalgası karşıladı beni,uzun süre sonra sıcaklığı hissetmiştim,bütün gözler bana çevrildi,meraklı,tedirgin,kuşkulu gözler...


Sanırım buranın tek kahvesi vardı,ilçe erkekleri buraya istiflenmişti,sigara dumanı insan kokusunu bastırıyordu,televizyon açıktı ama kimse izlemiyordu...


Bana bakan donuk bakışa çay söyledim...


Meraklı bakışlardan kurtulmak için buranın hükümet binası nerede diye sordum ama ne işim olduğunu söylemedim,belli belirsiz griye boyanmış tek katlı bir bina gösterdiler...


Sohbet girişiminde bulunan bir kaç kişi çıktı onlarıda kısa net cevaplarla savuşturdum...


Bir an önce kağıtları imzalatıp bu allalhın belası yerden kurtulmalıydım...


Çayımı içip parayı masaya bıraktım,kapının önünde çıkmadan çnce sıcak ve dumanlı havayı son bir kez içime çektim...


Çıkar çıkmaz gene kara bürünmüştüm devlet binası(artık ne kadar bina denilebilirse) 100-150 adımlık yerdeydi ama kardan dolayı net göremiyordum...


Kendimi gaza getirmek ve moral bulmak için parti marşımızı söyleyerek gidiyordum dürüst olmak gerekirse marşı söyleyince kahramanlık duygusu içimi kaplamıştı...


Yzgımı değiştiren yere böyle ulaştım,silkelendim üstüme başıma çeki düzen verdim kravatımı düzelttim açık kapıdan içeri girdim...


Kısa bir koridoru vardı solda ise tuvalet,sağa doğru döndüm karşılıklı iki oda biri açık diğeri kapalı idi...


AÇIK kapının önünde durdum kapıyı tıklattım,arkası bana dönük büyük bir koltuk vardı,pencereden dışarı kara bakıyordu,koltuk gıcırdayarak bana döndü...


Benim beklediğim 30-40 yaşlarında hafifçe kellemiş ifadesiz suratı olan yöreye göre değişen bıyığı olan erkek cinsinden biriydi...


Ama şaşırmıştım zayıf,uzun saçlı,hastalık alameti gibi duran beyaz bir ten,ifadesi canlı baharı andıran renkli gözler,çıkık elmacık kemikli,25-26 yaşlarında genç bir kadındı...


Şaşırmıştım ama sorumluluğumu unutmamıştım...


-Seçim evraklarını imzalatacaktım yetkili sizmisiniz?


-Evet buranın idari amiri benim.


Evrakları uzattım evirdi çevirdi baktı ama imzalamadı...


-Şey son araba 1 saat içinde kalkacak yetişsem iyi olur.


-Aceleniz ne daha 1 saat var yetişirsin,bir soluklan kendine gel...


Sohbet açmayı iyi biliyordu,partimize oy tabileceğini ama kuşkuları olduğunu söyledi bana biraz anlatabilirmisiniz dedi...


Oltaya gelmiştim tabi dedim coşku ile önderlerimizn fikirlerini en çokta parti başkanımızın fikirlerini anlatmaya başladım,devleti bizim yönetmemiz gerektiğini,artık değişim zamanı olduğunu...


Yalnız dikkatimi bir şey çekmişti her devlet kelimesini vurguladığımda sol gözü seğiriyor,boynu kasılıyordu tuhaftı doğrusu ama üzerinde durmadım,anlatmaya devam ettim...


Koltuğunu gıcırdatarak pencereye doğru çevirdi,ben anlatmaya devame diyordum...


Pencereden giden arabayı işaret etti gülümseyerek...


-Arabayı kaçırdın ne yapacaksın?


Sövüp saymaya başladım evrağı falan unutup dışarı koştum arabaya bağırıyordum ama doğa kader ağlarını örmüştü ve yapılacak hiç bir şey yoktu...


19 yaşındaydım ve hiç bilmediğim hayalet bir ilçede mahsur kalmıştım...


Koltuğundan kalktı ve başımı bir çocuğun başını okşar gibi okşadı...


İçime güven duygusu dolmuştu sanki o varken bana bir şey olmaz gibi...


-SORUND EĞİL ŞİMDİ SANA YER AYARLARIM...


yoruldum sonra yazarım...


isteyende devam ettirebilir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder